2 Ocak 2008 Çarşamba

Takvimin icadı

Takvim İcadı - Takvimi Kimler İcat etmiş?
Zaman bölümleme sistemi. Yılın günlerini gösteren cetvel. Geçen zamanı ölçmek için, hareketleri düzenli olan ve kolaylıkla gözlemlenebilen iki yıldızdan yararlanılır: bunlardan biri Ay, öteki Güneş'tir. Ay'ın 29,5 günde bir tekrarlanan ve l yılda 12 evreden oluşan bir hareketi vardır. Güneş ise, mevsimlere göre değişen bir yüksekliğe ulaşır ve hareketini 365 gün 6 saatte tamamlar. Bu nedenle de ay ve güneş takvimleri yapılmıştır. Ay takviminde, Ay'ın evrelerini izleyen 29 ve 30 günlük almaşık 12 ay vardır; bu 12 ay, 354 günlük bir ay yılı oluşturur. Ancak bu yıl mevsimlerin ritmine uymaz (11 gün kısa). Güneş takviminde ise yıl, tersine, mevsimlerin ritmini izler, ancak aylar (30 ya da 31 günlük), Ay'ın evrelerine denk düşmez (l gün fazla). JÜLYEN TAKVİMİ M.Ö. 46'da Julius Sezar, astronomları, Güneş'in hareketine tam anlamıyla uyabilen bir takvim yapmakla görevlendirdi. Güneş yılı işte o zaman 365 gün 6 saat olarak hesaplandı. «Jülyen» adı verilen bu takvim bu nedenle 365 günden, 4 yılda bir de 366 günden (artık yıl) oluşur. Ancak bu takvim tam anlamıyla kusursuz bir takvim değildir. Yer, Güneş çevresindeki dolanımını 365 gün 5 saat 48 dakika ve 46 saniyede tamamlar. Şu halde Jülyen takvimi 11 dakika 14 saniye kadar uzundur. Bu fark ilk bakışta önemsiz gibi görünürse de her yıl tekrarlanınca 100 yılda 18 saatlik, 400 yılda da 3 günlük bir farka yol açar. GREGORYEN TAKVİMİ (TAKVİMİ GARBİ) XVI. yy. da, aradaki bu fark 10 güne ulaşmıştı (ilkbahar 21 yerine 11 martta başlıyordu). İşte bu nedenle papa Gregorius XIII, bu hatayı düzeltmek için 4 ekim 1582'den sonraki günün 15 ekim 1582 olmasına karar verdi. Ayrıca bu farkın yeniden oluşmasını önlemek için artık yılların dört yılda bir tekrarlanmasına karar verildi. Artık yıllar 00 ile biten yıllar dışındakilerdi. Böyle yıllar da 400'e bölünebilirlerse artık olabilirdi. Sözgelimi 1600 artık yıldı, 2000 de artık yıl olacaktır; ancak, 1700, 1800, 1900 yıllar artık sayılmadı. 400 yıldaki 3 günlük hata da böylece giderilmiş oldu. «Gregoryen» diye bilinen bu takvim bugün bütün dünyada kullanılmaktadır. Yılın on iki ayı ve bu ayların gün sayısı şöyledir: ocak (31), şubat (28 veya 29), mart (31), nisan (30), mayıs (31), haziran (30), temmuz (31), ağustos (31), eylül (30), ekim (31), kasım (30), aralık (31). Yıl, her biri kavuşum ayının dörtte birine denk 52 haftaya bölünmüştür. DİĞER TAKVİMLER Birçok toplum resmî olarak Gregoryen takvimini kullanıyorsa da, dinî tarihler için daha eski ve geleneksel bir takvimden yararlanılır. Sözgelimi Müslümanların bir ay takvimi vardır; şu halde Müslüman takvimi yılı, Hıristiyan takviminin yılından 11 gün eksiktir. Müslüman takviminin birinci yılının ilk günü 16 temmuz 622'ye tekabül eder. O tarihte Hz. Muhammet Mekke'den Medine'ye Hicret etmiştir. Museviler ise, M.S. IV. yy.da, ayları (30 ve 29 günlük) Ay'ın hareketine göre hesaplanmış bir takvimi kullanmağa başladılar. 12 ay 354 gün tuttuğu için bu takvime zaman zaman bir 13'üncü ay eklenir. TÜRK TAKVİMLERİ Türkler İslâm dinini kabul etmeden önce, güneş yılına dayanan ve yılları sayıyla değil de hayvan adlarıyla belirtilen bir takvim kullanırlardı (on iki hayvanlı takvim). İslâmlığın kabulünden sonra hicrî-kamerî denen Müslüman takvimini (alaturka takvim de denir) benimsediler. Sonra Osmanlılarda Mahmut I zamanında hicrî takvimle birlikte rumî takvim de kullanılmağa başladı. Malî veya hicrî-şemsî takvim de denen bu takvim gene Hicret'ten başlatılıyordu. Türkiye Cumhuriyeti'nde bunların hepsi bırakılarak Gregoryen esasına uygun miladî takvim benimsendi (26 aralık 1925).Takvimler astronomik olaylara göre ayarlanır. Evrende bizim için en önemli iki astronomik hadise de güneş ve ay olduğuna göre takvimlerimizi bunlara göre ayarlamamız son derece doğal. Bugün kullandığımız Gregoryen takvimin babasını, M.Ö. 45 yılında Sezar hazırlamış. Bu takvimin başlangıcı da Cleopatra ile ilk buluşmasıymış. Ancak bu takvim 128 yılda bir 1 gün atarmış. Bunu engelleyecek ince ayar 15 Kasım 1582'de yapılmış.
Pusula (206): Pusula, eski Çin hanedanlıklarından Qin'in bilim adamları tarafından keşfedilmiş. Çinli büyücüler, mıknatıs taşlarını fal bakarken kullanıyormuş. Sonunda birileri mıknatıs taşlarının belirli bir yönü gösterebildiğini fark etmiş ve ilk pusula böylece ortaya çıkmış. Ancak bu pusuladan çok, bir platformun üzerine bırakılmış bir kaşıkmış. Manyetize edilmiş bir iğnenin yuvarlak bir kutuya konması ise 850 ile 1050 arasında bir zamanda, yine Çin'de gerçekleşmiş. Pusula olmasaydı neler olurdu bir düşünsenize!

Hiç yorum yok: